Arap dünyası ile iyi ilişkiler Türkiye'ye bakışı değiştirdi / Murat Aksoy


Açık Toplum Vakfı'nın desteği ile hazırlanan “Türkiye-AB İlişkisinin Müslüman Dünyadaki Yansılmarı” çalışması, Türkiye'nin Arap ve Güney Asya ülkeleri ile ilişkileri geliştirdiği ölçüde ilgi ile takip edildiğini ve model ülke olarak görüldüğünü ortaya koydu.

Türkiye, 1959'da başladığı AB üyelik hedefine hâlâ varabilmiş değil. Özal'ın deyimiyle “uzun ince bir yoldayız”. Ancak 1999'dan itibaren artık bu yolculuğun sonunun tam üyelik olduğunu da biliyoruz. Türkiye-AB ilişkileri sadece iki tarafı ilgilendirmiyor. Türkiye'nin AB üyesi olması için ABD ciddi destek veriyor mesela. Peki Türkiye-AB ilişkileri Müslüman dünyada nasıl algılanıyor? Bu coğrafyadan Türkiye'ye nasıl bakılıyor? İşte bu soruların cevaplarını Açık Toplum Vakfı'nın desteği ile hazırlanan “Türkiye-AB ilişkilerinin Müslüman Dünyadaki Yansımaları” çalışmasında görmek mümkün. El-Cezire Televizyonu'nun Türkiye Temsilcisi Yusuf El Şerif ve Kocaeli Üniversitesi Öğretim Üyesi Samir Salha ve Pakistan'ın Lahor Üniversitesi'nden Resul Bakhsh Rais tarafından hazırlanan çalışma Arap Dünyası ve Güney Asya'da medya ve aydınların Türkiye'ye bakışın son yıllarda önemli bir değişime uğradığına işaret ediyor.

İLİŞKİLER ARTTIKÇA ALGI DEĞİŞTİ

Raporun en somut verisi, Arap dünyası ile Türkiye arasında Birinci Dünya Savası sonrasında başlayan kopuş ve ilişkisizliğin, 2002'de AK Parti'nin iktidara gelmesi ile değişmeye başlıyor oluşu. Bu değişim hem bu ülkelerle ilişkilerin iyileşmesi hem de Türkiye'nin AB üyeliğinin bu coğrafyadaki ülkeler tarafından heyecanla karşılanması ve desteklenmesi şeklinde oluyor.

Bundan on yıl öncesine kadar Türkiye'nin AB üyeliğine olumsuz yaklaşan Arap medyasında özelllikle 1999'da AB aday üyeliğine kabul edilmesi ve 2004'da üyelik müzakelerin başlaması öncesi; AB'ye yönelik olarak Türkiye'nin üyeliğinin önemini vurgulayan yazılar sıkça yer bulmuştur. Onlardan birisi yazar Hamid Kashgouli'nun şu tespitidir: “…Türkiye'nin Avrupa Birliği üyeliğinin reddedilmesi hem İslam dünyasında hem de Batı'da dini ve milliyetçi akımları körüklemek demektir. Çünkü Avrupalı bir Türkiye, İslam ve Arap dünyasının Batı dünyasına açılan kapısı demektir. Dünya ulusları arasında kültür ve uygarlık alışverişini artıracaktır. Bu durumda Avrupa ile komşu olacağız ve uluslarımızın hayrına olan uygar kavramları öğrenebileceğiz, böylece de dünyaya barış ve güven gelecektir”. (Hamid Kashgouli, Uygar Diyalog, sayı: 995, 23.10.2004)

Londra'da yayınlanan Londra eş-Şarku'l-Evsat'tan Adel Darwish ise; “Ortadoğulu liberaller ve pragmatistler Türkiye'nin Avrupa Birliği'ne üyeliğinin bölgesel istikrarı artıracağına ve bölge halklarının yararına bölgede olumlu gelişmelere yol açacağına inanmaktadırlar. Türkiye'nin Avrupa Birliği'ne üyeliğinin en önemli pratik faydası, radikal İslami akımların nüfuzunu azaltmaktır. Recep Tayyip Erdoğan'ın pragmatistliği de bunun bir örneğidir.' tespiti yapmıştır.” (Türkiye'yi yutmak üzere zorlu Avrupa yolu, 16 Ekim 2004)

Kısaca Arap dünyasında 2004 yılındaki Brüksel Zirvesi, “Türkiye ile görüşmelerin tarihini başlatmak için değil de, AB önünde İslam dünyasını temsil eden Türkiye üzerinden Avrupa'nın İslam dünyası ile olan konumunu belirleyecekmiş gibi algılanmıştır.”

DAVOS'TAKİ ÇIKIŞ TÜRKİYE'Yİ GÜÇLENDİRDİ

Raporda Davos Zirvesinde Başbakan Erdoğan'ın Filistin ile ilgili toplantıda İsrail Başkanı'na karşı yapmış olduğu çıkış Arap dünyasında büyük yankı yarattığı açık olarak görülmektedir. Bu çıkış Arap dünyasında ilgi ile karşılanmış Türkiye'nin bölge için önemi daha fazla tesçillenmiştir. Bu çıkışı Hind as-Sibai el Idrisi, Arap Times'ta şu satırlarla yorumlamaktadır; “Gerçekten insan Osmanlı imparatorluğunun gücünün ve azametinin geri gelmesini istiyor. Bugün Müslüman birey, varlığını ve gücünü ve onu elindeki bütün imkânlarla ve araçlarla silmek ve kenara itmek isteyen şu dünyada yaşayan bir canlı olduğunu hissettirecek her türlü duruşa, tavra ihtiyaç duymaktadır. Türkiye Başbakanı Recep Tayyip Erdoğanın duruşu gerçekten bizleri mutlu etmiş ve, aynı tarihe, kültüre ve dine ait olduğumuz için bizleri onurlandırmıştır.” (Arap Times - 30 Ocak 2009)

TÜRK DİZİLERİ NEDEN TUTULDU?

“Türkiye-AB ilişkisinin Müslüman Dünyadaki yansımaları” raporunda önemli bir tespit daha yer almaktadır. Son dönemlerde Arap dünyasında en beğinilen diziler sıralamasın Türk dizilerinin yer alması ve dizi oyuncularının bu ülkelerde geniş hayran kitlelerinin oluşması sıkça konuşulmaktadır. İşte raporda bunun nedeni hakkında önemli ipuçları bulmak mümkündür. Rapor, bu dizlerin başarısını Türk-Arap dünyası yakınlaşmasıyla doğrudan bağlantılı olduğunu ortaya koyuyor. Bu dizlerin başarısını Arapların Türkiye'yi tanıma isteği olarak yorumluyor. 2005 yılında başlayan bu ilginin artarak devam edeceği bekleniyor. Raporda şu tespitler dikkat çekmektedir: “Bugün farklı tema ve öyküleri olan 17 kadar Türk dizisi Arap kanallarında gösterilmektedir. Bu dizilerin Arap turistlerin Türkiye'ye gelmesinde de büyük bir rolü olmuş ve 2008 yılında Türkiye'ye gelen Arap turist sayısı önceki yıllara göre % 200 artmıştır. … Ancak şunu da kabul etmek gerekir ki, Arap kamuoyunda Türkiye'ye karşı bir psikolojik kabul oluşmuştur. Eskiden yabancı ve hatta düşman ve İsrail dostu bir ülke olarak görülen Türkiye dost ve kardeş ve Arap davalarında Arapların yanında yer alan bir ülke haline gelmiştir. Bu psikolojik kabul Türk dizileri deneyiminin başarısına yol açmıştır. Dizilerde hem ortak adet ve geleneklerin bulunması, hem de özgür ve Avrupai bir hayat tarzının bulunması burada önemli bir etkendir. İran dizileri de drama ve yapım yönünden çok kaliteli olmakla beraber ve Arapça dublaj yapılmış olmasına rağmen Arap kamuoyunda aynı ilgiyi ve beğeniyi uyandırmamıştır.”

Roporun önemli bir tespiti de, AB için Türkiye'nin yapmış olduğu reformlar başarı kazandıkça Arap dünyası Avrupa'yı eleştirmeye başlamış olmasıdır. Tabii burada önemli bir nokta da medyanın kendi rejimlerine de neden Türkiye gibi reform yapmadıklarıdır. Kısaca Arap Dünyası'nda Türkiye'nin AB üyeliğinin reddedilmesi; Avrupa'nın Müslümanlara ihaneti ve diyalog çabalarını geri çevirmesi olarak algılanmaktadır.

GÜNEY ASYA'DA TÜRKİYE ALGISI

Raporda Güney Asya ülkeleri için Türkiye'nin Müslüman/laik ülke olarak modern yaşam biçimi bir model ülke olması için yeterli görülmektedir. Tabii burada Türkiye'nin öncelikle Osmanlı mirasçısı algısı hala devem ettiğini de ifade etmek gerekiyor. Raporda: “Türkiye'yi, Müslüman dünyası, Orta Asya ve özellikle Pakistan'ı da içine alan, daha geniş Güneybatı Asya bölgesi için benzersiz bir model yapan, onun, iki farklı dünya, İslam ve Avrupa dünyaları arasında işgal ettiği, özgün tarihsel ve kültürel konumudur.” satırları bu ilgiyi açıklamaktadır.

Raporda; gerek Pakistan, gerekse diğer Müslüman devletlerdeki entelektüeller, siyasetçiler ve karar vericiler, bir gelenek ve modernite modeli olarak Türkiye'yi izledikleri ifade edilmektedir. Güney Asya'daki kamuoyu içinde Türkiye'nin AB üyesi olması; Avrupa'nın kendisini, ortak bir toplumsal ve siyasal zemini paylaşan pek çok dinin, etnisitenin ve ırkın bir arada varolduğu çokkültürlü bir kıta olarak yeniden tanımlayabilmesi olarak okunmaktadır.


16.07.2009

Yorumlar

Popüler Yayınlar