Mescid-i Aksa Sempozyumu


“Bir kısım ayetlerimizi kendisine göstermek için, kulunu bir gece Mescid-i Haram'dan, çevresini bereketlendirdiğimiz Mescid-i Aksa'ya götüren O (Allah) yücedir. Gerçekten O, işitendir, görendir.” (İsra Suresi, 1. ayet)

Yeryüzünün ilk mescitlerinden Mescid-i Aksa ve çevresi, mübarek kılınmış mekanlar ve diyarlardır. Kuran-ı Kerim’de ve Hadis-i Şeriflerde ifade edilen ve işaret edilen kutsal mekanlar, nice peygamberlerin tevhid mücadelesinin mekanları olmuş ve bu süreçte coğrafyada meydana gelen bilgi ve tecrübe birikimi dünya medeniyetine önemli katkılar sağlamıştır.
Hz. Ömer (r.a.) döneminde İslam topraklarına dahil edilmiş olan Kudüs ve onun içinde bulunan Mescid-i Aksa, bir asra varmayan Haçlı işgali dışında geçtiğimiz yüzyılın başına kadar barış ve emniyetin hakim olduğu, üç semavi din mensuplarının da esenlik içerisinde yaşama fırsatı buldukları bir tarihi süreci yaşamıştır. Ancak Osmanlı Devleti’nin varlık sürecinin I. Dünya Savaşı akabinde sona ermesiyle, Kudüs de kaos ve işgallerin merkezi olmuştur.

Bu şiddet çemberinde Batılı ülkelerin destekleriyle bir işgal devleti yaratılmış ve 1948 yılı İsrail’in gayrimeşru varlığının ete kemiğe büründüğü tarih olmuştur. Katliamlarla kurulan İsrail, işgal ettiği toprakların sahibi olan Filistinliler üzerindeki baskılarını, geniş bir ölçeğe taşıyarak sosyal hayatı çepeçevre kuşatırken, kutsal mekanlar ve kültürel eserler de İsrail’in politikalarından nasibini almıştır. İsrail, 1967 tarihli Altı Gün Savaşı’nı takiben Mescid-i Aksa’nın da içinde bulunduğu Kudüs’ü ele geçirmiş ve bu tarihten itibaren Aksa’ya yönelik saldırı ve tecavüzlerin ardı arkası kesilmemiştir. Yarım asra yakın bir süredir devam ettirilmekte olan saldırılarda Mescid-i Aksa farklı yöntemlerle defalarca yok edilmeye çalışılmıştır. Özellikle 90’lı yıllardan itibaren Mescid-i Aksa altında sürdürülen ve arkeolojik amaçlı gösterilen kazılarla Mescid-i Aksa’nın süreç içerisinde yıkılması planlanmaktadır.

Özelde tüm İslam aleminin genelde de tüm insanlığın ortak mirası olan Mescid-i Aksa, eğer önlem alınmaz ise yakın bir gelecekte İsrail tarafından yok edilme tehlikesi ile karşı karşıyadır. Mescid-i Aksa Sempozyumu ile, Mescid-i Aksa’nın günümüzde karşı karşıya olduğu tehditler, siyonizmin Aksa’ya, Kudüs’e ve halkına yönelik uyguladığı ihlaller, bölge uzmanları, kanaat liderleri ve insan hakları gözlemcilerinin tespitleri ışığında gündeme getirilecektir. Mescid-i Aksa Sempozyumu ile, mescid altında sürdürülen kazılara son verilmesi, Aksa ve çevresindeki mabetlere konan tadilat yasaklarının kaldırılması, Mescid-i Aksa ve çevresinin ivedi olarak korunmasında uluslararası toplumun harekete geçirilmesi hedeflenmektedir.
Sempozyumun, başta Filistin olmak üzere, Uzakdoğu’dan Amerika’ya, dünyanın farklı bölgelerindeki kanaat önderlerini ve halkları Mescid-i Aksa duyarlılığı etrafında birleştirmesi; barış ve adaletten yana olan insanlığın gündeminde olan bir meselenin çözümüne katkıda bulunması hedeflenmektedir. Nitekim, Mescidi Aksa Filistin meselesinin merkezi konumundadır. Mescid-i Aksa’ya yönelik ihlallerin sonlandırılması ve mescidin korunmasına yönelik çalışmalar, Filistin meselesinin çözümüne da katkıda bulunarak özelde bölgede genelde ise dünyada barış ve adaletin tesisinde etkili olacaktır.

Program Akışı
09.00 KAYIT
09.30 SİNEVİZYON GÖSTERİMİ

09.40 – 10.30 PROTOKOL KONUŞMALARI
10.30 – 12.30 I. OTURUM
TARİHTEN GÜNÜMÜZE MESCİD-İ AKSA
Oturum Başkanı: Şeyh Raid Salah (48 Toprakları İslam Hareketi Başkanı)
Tarihî süreçte Mescid-i Aksa - Raid Fethi (Çağdaş Araştırmalar Merkezi)
Mescid-i Aksa’nın konumu ve Kudüs - Mustafa Özcan (Araştırmacı-Yazar)
Mescid-i Aksa’nın İslam dinindeki önemi – Prof. Dr. Ahmet Ağırakça, (Medeniyet İlim Kültür Eğitim ve Dayanışma Derneği)
Hz. Ömer’in emannamesi ve Mescid-i Aksa – Muhammed Demirci (Mirasımız Derneği)
Siyonizmin Mescid-i Aksa ve çevresindeki izdüşümü: Yahudileştirme – Dr. Ekrem el-Adluni (Kudüs Müessesesi)
Mescid-i Aksa ve çevresindeki kazı çalışmaları – Prof. Dr. Tufan Buzpınar (Türk Teknik Heyeti)
12.30 – 14.00 ÖĞLE ARASI
14.00 – 16.00 II. OTURUM
MESCİD-İ AKSA VE KUDÜS’TE GERÇEKLEŞEN İHLALLER
Oturum Başkanı: Ahmet Faruk Ünsal (İHH İnsani Yardım Vakfı Mütevelli Heyeti Üyesi)
Mülkiyet ihlalleri – Zeki Ağbariye (Aksa Müessesesi)
Çok yönlü bir ihlal kaynağı olarak Utanç Duvarı – Israel Adam Shamir (Araştırmacı-Yazar)
Şiddete dayalı ihlaller – Dr. Kemal el-Şerefi, Mizan İnsan Hakları Merkezi
Kudüs‘te yaşam - Fadıl Vişadi (Kudüs Kalkınma Kurumu)
Kuşatılmış Kudüs’te yoksulluğun toplumsal etkileri - Hasan Sanallah (Çağdaş Araştırmalar Merkezi)
16.00 – 16.30 ARA
16.30 – 18.30 III. OTURUM
MESCİD-İ AKSA’NIN KORUNMASINDA ULUSLARARASI TOPLUMUN ROLÜ VE AKSA’NIN GELECEĞİ
Oturum Başkanı: Dr. Muhsin Salih (Zeytun Araştırma Merkezi, Lübnan)
Raşid Gannuşi, Nahda Hareketi Genel Başkanı, Londra
Seyyid Abdunnasır Ağbariye, Beyariğ Müessesesi, Filistin
İbrahim Gabriels, Güney Afrika el-Aksa Cemiyeti Başkanı, Güney Afrika Cumhuriyeti
Essam Hallak, CBC Müslüman Toplum Danışmanı, Kanada
Abhoud Syed M. Lingga, Bangsamoro Araştırmaları Enstitüsü, Moro
Ahmet Emin Dağ, İHH İnsani Yardım Vakfı Ortadoğu Özel Temsilcisi, Türkiye
KAPANIŞ

Sempozyum Katılımcıları

Abdunnasır Ağbariye; Beyariğ Müessesesi

1972’de doğmuştur. 1990 yılında liseyi bitirdikten sonra İslami İlimler ve Tebliğ Fakültesi’nde İslam Hukuku konusunda eğitim almıştır. İdari ilimler alanında dersler veren Abdunnasır Halid Ağbariye, hâlen insani yardım alanında faaliyet gösteren El-Bayarek Müessesesi’nin başkanlığını yapmaktadır. Ağbariye ayrıca Rabıtatu’l-İslamiyye kurumunun Ummul Fahm’daki şubesinin başkanlığı görevini de yürütmektedir. 1996’dan bu yana Ummul Fahm Belediye Başkan Yardımcılığı görevinde bulunan Halid Ağbariye, Cenin’in Ummul Fahm bölgesinde yaşamaktadır. Evli ve üç çocuk babasıdır.
Prof. Dr. Abhoud Syed M. Lingga; Bangsamoro Araştırmaları Enstitüsü

Prof. Dr. Abhoud Syed M. Lingga, Filipinler Cotabato’da Bangsamoro Araştırma Enstitüsü Genel Koordinatörü’dür. İslami ilimler ve eğitim alanlarında yüksek lisans dereceleri olan Lingga, BM Eğitim ve Araştırma Enstitüsü’nde çatışma önleme ve barış inşası eğitim programı, University of New South Wales’te insan hakları ve halkların diplomasisi eğitim programı, Almanya Friedrich Naumann Vakfı’nda yerel yönetim ve sivil toplum eğitim programı ve liderlik ve yöneticilik konulu çeşitli eğitim çalışmalarına katılmıştır. Cenevre merkezli BM Yerel Halklar Çalışma Grubu’nun çeşitli toplantılarına katılmış olan Prof. Dr. Abhoud Syed M. Lingga, Cotabato City State Polytechnic College, Sultan Kudarat Islamic Academy Foundation College ve Mindanao State University Buug College’da öğretim üyesi, Mindanao Devlet Üniversitesi’nde doçent olarak görev yapmıştır. Lingga’nın araştırmaları Bangsamoro’nun özgür yönetimi, çatışma idaresi, insan hakları, sürdürülebilir kalkınma ve İslami eğitim konularındadır. Yerel ve uluslararası dergilerde ve kitaplarda çok sayıda makalesi yayımlanmıştır. Pek çok kamu kuruluşunda ve özel sektör alanında yönetici olarak görev yapmış olan Prof. Dr. Lingga, çeşitli sivil toplum kuruluşlarında aktif olarak çalışmaktadır.

Prof. Dr. Ahmet Ağırakça; Medeniyet İlim Kültür Eğitim ve Dayanışma Derneği

1950 yılında Mardin’de doğmuştur. İlk ve orta öğrenimini Mardin’de tamamladıktan sonra İstanbul Yüksek İslam Enstitüsü’nden ve İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü’nden mezun olmuştur. Bir müddet T.C. Diyanet İşleri Başkanlığı bünyesinde çalıştıktan sonra meslek yaşamına eğitimci olarak devam etmiştir. Konya Selçuk Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’nde ve daha sonra İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Ortaçağ Tarihi Anabilim Dalı’nda asistanlık yapan Ağırakça, 1979-1983 yılları arasında hazırladığı “Müneccimbaşı Ahmed İbn Lutfullah’ın Câmi’u’d-Düvel Adlı Eserinin Tenkidli Metin Neşri ve Tercümesi” adlı doktora tezi ile doktor unvanını almıştır. Haziran 1996’da profesör unvanını alan Prof. Dr. Ahmet Ağırakça, Mayıs 1999’da uzun yıllar görev yaptığı İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü’nden emekli olmuştur. Hollanda Rotterdam İslam Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dekanlığı da yapan Ağırakça, Rotterdam’da bir grup arkadaşıyla birlikte Avrupa İslam Üniversitesi’ni kurmuş ve bu üniversitenin Kurucu Başkanlığı ile Rektör Vekilliği, İslami İlimler Fakültesi Dekanlığı ve Rektör Yardımcılığı görevlerinde bulunmuştur. Prof. Dr. Ahmet Ağırakça Arapça, Farsça ve İngilizce bilmektedir. Yayımlanmış 12 telif ve 13 tercüme eserinin yanı sıra, akademik dergilerde yayımlanmış çok sayıda makalesi vardır. Katıldığı millî ve uluslararası sempozyumlarda 21 tebliğ sunmuştur. Ayrıca 30 yıldan bu yana çeşitli resmî ve sivil kuruluşlarda çok sayıda konferans, seminer ve panele katılan Ağırakça, altı ciltlik Şamil İslam Ansiklopedisi’nin genel yönetim ve ilmi redaksiyonunu yaparak yayına hazırlamıştır. Birçok edebi, ilmi, siyasi ve sosyal içerikli dergide yönetici ve yazar olarak da görev yapan Prof. Dr. Ahmet Ağırakça, hâlen Avrupa İslam Üniversitesi Türkiye Temsilcisi ve İslami İlimler Açıköğretim Fakültesi Dekanı olarak görev yapmaktadır. Evli ve dört çocuk babasıdır.

Ahmet Emin Dağ;
İHH İnsani Yardım Vakfı Ortadoğu Özel Temsilcisi

1970 yılında doğmuştur. Lisans eğitimini Marmara Üniversitesi Gazetecilik Bölümü’nde tamamladıktan sonra, yüksek lisans ve doktorasını yine aynı üniversitede siyasi tarih ve uluslararası ilişkiler alanında yapmıştır. Ortadoğu konusunda araştırmaları, tercümeleri ve çok sayıda makaleleri bulunan Ahmet Emin Dağ’ın Suriye, Bilad-i Şam’ın Hazin Öyküsü adlı bir de kitabı bulunmaktadır. Arapça ve İngilizce bilen Dağ, Yahudi Dini, Yahudi Tarihi (Israel Shahak), İsrail’de Yahudi Köktenciliği (Israel Shahak), Amerika ve Siyasal İslam (Fawaz Gerges) isimli kitapları Türkçeye çevirmiştir. Ahmet Emin Dağ, evli ve iki çocuk babasıdır.

Ahmet Faruk Ünsal; İstanbul Barış Platformu Sözcüsü

3 Ocak 1963 tarihinde Diyarbakır’da doğmuştur. 1985 yılında İTÜ Sakarya Mühendislik Fakültesi’nden makine mühendisi olarak mezun olan Ahmet Faruk Ünsal, mesleki çalışmalarının yanı sıra insan hakları alanında faaliyet gösteren kuruluşlarda da çalışmalara katılmıştır. Çeşitli gazete ve dergilerde, siyasi konularda ve insan hakları konularında yazıları ve araştırmaları yayımlanan Ünsal, 2002 yılında yapılan genel seçimlerde Adalet ve Kalkınma Partisi’nden Adıyaman milletvekili seçilmiştir. TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu’nda Sözcü ve Başkan Vekili olarak görev yapan Ahmet Faruk Ünsal, aynı zamanda NATO Parlamentosu’nda Türkiye’yi temsil etmiştir. Hâlen Mazlum-Der ve İHH İnsani Yardım Vakfı’nda Yönetim Kurulu Üyesi olarak çalışmalarına devam etmektedir. Bu kuruluşlardaki görevi gereği dünyanın birçok yerinde hem insani yardım hem de insan hakları çalışmaları yürüten Ahmet Faruk Ünsal evli ve iki çocuk babasıdır.

Dr. Ekrem el-Adluni; Uluslararası Kudüs Müessesesi

Lisans eğitimini 1977’de jeokimya alanında Irak Süleymaniye Üniversitesi’nde tamamlamıştır. 1977-1982 yılları arasında Birleşik Arap Emirlikleri’nde devlet bünyesinde Ziraat Araştırmaları Merkezi’nde genel müdür olarak görev yapmıştır. Yüksek lisansını 1984 yılında eğitim bilimi alanında ABD’nin Colorado Üniversitesi’nde tamamlayan Dr. Ekrem el-Adluni, doktorasını 1990 yılında eğitim yönetimi alanında Southern Illinois Üniversitesi’nde yapmıştır. ABD, Mısır ve Lübnan gibi pek çok ülkede çeşitli kuruluşlarda eğitimci olarak çalışan Adluni, birçok Arap ve İslam ülkesinde bakanlıklarda, özel kurum ve kuruluşlarda, şirketlerde ve özel ve devlet okullarında eğitim programları (Etkili yönetici programı, stratejik planlama, eğitim metotları, yönetim metotları, eğitimcilerin eğitimi, zaman yönetimi, iş ahlakı, insan kaynakları, yönetim ve denetleme kabiliyetleri vb.) hazırlamış ve sunmuştur. Hâlen Beyrut’ta Uluslararası Kudüs Müessesesi Genel Sekreterliği görevini yürütmekte olan Dr. Ekrem el-Adluni, bir şemsiye kuruluş olan Kudüs için Çalışan Müesseseler adlı organizasyonda genel koordinatör olarak görev yapmaktadır. Eğitim metotları, liderlik, insan kaynakları gibi konularda çok sayıda kitabı bulunmaktadır.

Essam Hallak; Kanada, CBC Müslüman Toplum Danışmanı

1969 yılında Halep’te doğan Essam Hallak, insan hakları savunucusu, sivil toplum danışmanı ve akademisyendir. 1993 yılında Halep Üniversitesi’nde İnşaat Mühendisliği ve Şehir Planlaması Bölümü’nde eğitimini tamamlayan Hallak, kısa bir çalışma döneminin ardından Almanya’ya taşınmış ve Stuttgart Üniversitesi’nde Şehir Planlaması alanında araştırmalar yapmıştır. 1996 yılında Kanada’ya göç eden Essam Hallak, bir süre Toronto’da çalıştıktan sonra Montreal, McGill Üniversitesi’nde Yapılaşma (Housing) alanında yüksek lisans yapmıştır. Hâlen, kent sosyolojisi alanında sosyal yapı ve insan eliyle yapılaşma arasındaki ilişkiler üzerine doktora çalışmasına devam etmekte olan Hallak’ın dinlerarası diyalog ve karşılaştırmalı kültür araştırmaları özel çalışma alanlarıdır. Faaliyetleri ve medya çalışmaları; Batı’da yaşayan Müslümanlar, etnik gruplar arası dinamikler/değişkenler ve Ortadoğu’da barışın tesis edilmesi gibi konularda yoğunlaşmaktadır. Essam Hallak, Kanada Yeni Demokratik Parti (The New Democratic Party of Canada/NDP), Uluslararası Af Örgütü, Ortadoğu’da Adalet ve Barış için Kanadalılar Hareketi (Canadians for Justice and Peace in the Middle East/CJPME) gibi organizasyonlarda aktif olarak yer almaktadır. Essam Hallak hâlen Kanada, Montreal’de yaşamaktadır.

Fadıl Vişadi;
Kudüs Kalkınma Kurumu

1969 doğumludur. Filistin’de, Hayfa’nın el-Firyis kazasında yaşamını sürdürmektedir. Ticaretle uğraşan Fadıl Vişahi, 20 yıldır eğitim ve tebliğ çalışmalarını da yürütmektedir. Kudüs Kalkınma Kurumu’nun yayınları başta olmak üzere çeşitli dergilerde yazıları yayımlanan Vişahi, Kudüs’ün imarına yönelik birçok komisyonda yer almaktadır. Evli ve altı çocuk babasıdır.

Hasan Sanallah; Çağdaş Araştırmalar Merkezi

27 Şubat 1974’te dünyaya gelmiştir. 1992 yılında Der el-Esad Lisesi’nden, 1996 yılında da İslami ilimler eğitimi aldığı Umm el-Fahm Tebliğve İslami İlimler Üniversitesi’nden mezun olmuştur. 2002 yılında İngiltere, Portsmouth Üniversitesi’nde “Filistin’de İhtilaflı- Yerleşkeler” adlı tezi ile yüksek lisans ve doktora programını tamamlayan Hasan Sanallah, 2003 yılından bu yana Umm el-Fahm’da, Çağdaş Araştırmalar Merkezi’nde, araştırma görevlisi olarak çalışmaktadır. Anadili Arapça olan Sanallah, iyi derecede İbranice ve İngilizce bilmektedir. “Osmanlı döneminde Filistin’de Vakıf Müessesesi (2003)”, “Kudüs ve Aksa İntifadası (2006)”, “Mescid-i Aksa: Su Depoları ve Su Kemerleri (2007)” gibi yayımlanmış çok sayıda eseri bulunan Hasan Sanallah evli ve bir çocuk babasıdır.

İbrahim Gabriel; Güney Afrika Aksa Vakfı Genel Başkanı

Şeyh İbrahim Gabriels, Güney Afrika’nın önde gelen âlimlerinden biridir. Medine İslam Üniversitesi’nde İslam Hukuku eğitimi almıştır. Hâlen başkanlığını yaptığı Dar’ul-Arkam İslam Lisesi’nin kurucularındandır. Güney Afrika’da Müslümanların resmî olarak temsil edildiği, İslami Adalet Konseyi (Muslim Judicial Council) Başkanı olarak hizmet etmiştir. Güney Afrika Ulusal Dinî Liderler Forumu yönetici üyelerinden olan Şeyh Gabriels, Cape Town’daki Rawbie Mescidi’nin imamı ve cemaatin dinî lideridir. Çok sayıda uluslararası konferans ve sempozyuma katılıp tebliğler sunan Şeyh İbrahim Gabriels, Güney Afrika Aksa Vakfı Genel Başkanlığı’nı ve ülkedeki çeşitli dinî örgütlerin temsil edildiği Güney Afrika Birleşik Ulema Konseyi’nin Başkanlığı’nı yürütmektedir.

İkrime Said Sabri;
Mescid-i Aksa İmamı, Kudüs eski Müftüsü

Şeyh İkrime Sabri 1939 yılında Kalkiliye şehrinde doğmuştur. Babası Şer’i Temyiz Mahkemesi üyeliği ve Kudüs dâhil olmak üzere birçok merkezde kadı olarak görev yapmış olan Şeyh Said Sabri’dir. Lise eğitimini Nablus şehrindeki Selahiyye Medresesi’nde tamamlayan İkrime Sabri, 1963 yılında Bağdat Üniversitesi’nde dinî ilimler ile Arap dili ve edebiyatı alanında lisans eğitimi almıştır. Üniversitede Mustafa ez-Zerka, Maruf ed-Davalibi, Şeyh Yasin eş-Şazeli gibi birçok âlimin gözetiminde yetişen Sabri, 1989 yılında Şer-i Aksa Lisesi’nde öğretmenlik yapmıştır. İkrime Sabri aynı dönemde Nablus’taki Necah Üniversitesi’nde “İslam Fıkhında Yemin” teziyle şer-i ilimlerde yüksek lisansını tamamlamıştır. 1967’de yaşanan Altı Gün Savaşı’nın ardından Şer-i Aksa Lisesi yöneticiliğine getirilen Sabri, bu görevi sırasında Kudüs’te İslami faaliyetlerin artmasına vesile olmuş ve yetiştirdiği öğrenciler önemli mevkilere gelmiştir. 1992 yılında Filistin’de Âlimler ve Davetçiler Yüksek Kurulu’nu kuran İkrime Sabri, Filistin’de Yüksek Fetva Kurulu başkanlığı ve Mescid-i Aksa hatipliği görevlerini de yürütmüştür. Sabri, Mekke merkezli Dünya Camileri Yüksek Kurulu kurucu üyesi ve Uluslararası İslam Fıkıh Kurumu üyesidir. 1997 yılında Kudüs’te Yüksek İslam Konseyi Başkanlığı’na seçilen İkrime Sabri’nin kaynak teşkil edecek birçok kitabı bulunmaktadır. Çok sayıda konferans ve panele katılan Şeyh İkrime Sabri evli ve beş çocuk babasıdır.

Israel Adam Shamir; Araştırmacı-Yazar

Düşünür, yazar, gazeteci ve çevirmen olan İsrail Adam Şamir aslen Sibirya-Novosibirsklidir. Novosibirsk Üniversitesi’nde matematik ve hukuk alanlarında eğitim görmüştür. Gazetecilik ve yazarlığa yönelmiş olan İsrail Adam Şamir, 1975’te BBC’de çalışmaya başlamış, bu dönemde Londra’ya yerleşmiş, ardından 1977 ve 79 yılları arasında Japonya’da bulunmuştur. 1980 yılında sonra Haaretz gazetesi için yazmaya başlayan Şamir, Knesset’de, Sosyalist Partisi (Mapam)’nin sözcülüğünü yapmıştır. Güncel gelişmelerle ilgili makaleleri kendi sitesi www.israelshamir.net başta olmak üzere çeşitli internet sitelerinde yayımlanmaktadır. Galilee Flowers, Cabbala of Power ve Masters of Discourse adlı kitapları 10’u aşkın dilde yayımlanmıştır. Bir Orta Çağ Yahudi klasiği olan Sefer Yohassin’in The Book of Lineage, Odyssey ve Ulysses gibi çevirileri de bulunmaktadır. Filistin’in dramatik tarihi, Şamir’in en çok önem verdiği konuların başında gelmektedir. 2004 yılında Başpiskopos Theodosius Attalla Hanna tarafından vaftiz edilerek Ortodoks Kudüs ve Kutsal Topraklar Kilisesi’ne kabul edilmiştir. 60 yaşındaki Şamir, Yafa’da yaşamakta olup zamanının çoğunu Moskova ve Stockholm’de geçirmektedir. Üç çocuk babasıdır.

Dr. Kemal el-Abed el-Şerefi; Mizan İnsan Hakları Merkezi

Dr. Kemal el-Abed el-Şerefi 1955 yılında Cebaliye mülteci kampında doğmuştur. Genel cerrahi ve eczacılık eğitimi alan el-Şerefi, insan hakları ve sivil toplum ilişkileri konusunda devlet başkanlığı danışmanlığı görevinde bulunmuştur. 1996-2006 yılları arasında İnsan Hakları İzleme Komitesi’ne başkanlık yapmış, bu dönemde, Filistin Yasama Meclisi 1. Dönem üyeliğine seçilmiştir. Sağlık Bakanı olarak bir süre görev yapan el-Şerefi, Filistinli Mültecilere Yardım ve Çalışma Ajansı (United Nations Relief and Works Agency for Palestine Refugees/UNWRA) bünyesinde pratisyen hekimlik yapmıştır. Dr. Kemal el-Abed el-Şerefi, Mizan İnsan Hakları Merkezi Yönetim Kurulu Başkanlığı, El-Aksa Üniversitesi Mütevelli Heyeti Başkanlığı ve Uluslararası Şeffaflık Örgütü Filistin Bürosu Yönetim Kurulu Başkan Yardımcılığı görevlerini yürütmektedir. Cebaliye Engelliler Rehabilitasyon Derneği ve Doktorlar Birliği gibi pek çok kurumda üyeliği bulunan el-Şerefi, hâlen Cebaliye mülteci kampında ikamet etmektedir.

Muhammed Demirci; Mirasımız Derneği

1983’te Medine’de doğmuştur. İlk, orta ve lise öğrenimini Medine’de tamamlamış ve Medine İslam Üniversitesi Kur’an-ı Kerim Fakültesi’nden mezun olmuştur. Öğrencilik yıllarından bu yana Kudüs’e olan ilgisi sonucunda Mirasımız Derneği (Kudüs ve Civarındaki Osmanlı Mirasını Koruma ve Yaşatma Derneği)’ni kuran Muhammed Demirci, hâlen bu derneğin yönetim kurulu başkanlığı görevini yürütmektedir. Demirci, Kudüs ile ilgili harita, belgesel vb. dokümanlar, TV programları ve basın toplantıları düzenleyerek kamuoyunu bilgilendirmeye yönelik çalışmalarda bulunmaktadır.

Dr. Muhsin Salih; Zeytun Araştırma Merkezi

Filistin asıllı Ürdün vatandaşı olan. Dr. Muhsin Muhammed Salih, 1960 yılında doğmuştur. Uzmanlığını modern Arap tarihi üzerine yapmış olan Salih’in Filistin davası ve Arap-İsrail çekişmesi ile ilgili olarak Kudüs meselesi, Filistin İslami hareketi, modern Filistin tarihi gibi konularda özel araştırmaları vardır. 1983’te Kuveyt Üniversitesi tarafından “Kuveyt Müessesesi İlmi Başarı Ödülü”, 1997’de İngiltere’deki İslam Araştırmaları Akademisi tarafından “Genç İslam Âlimleri Beytu’l-Makdis Ödülü” ve 2001’de Malezya Uluslararası İslam Üniversitesi tarafından “Üstün Eğitici Ödülü” ile ödüllendirilmiştir. 1993-1994 yılları arasında Amman’daki Ortadoğu Araştırmaları Merkezi’nde genel müdürlük ve araştırma bölümü başkanlığı, 1994-2004 arasında Malezya Uluslararası İslam Üniversitesi’nde öğretim kurulu üyeliği, 2002-2004 yılları arasında aynı üniversitede tarih bölüm başkanlığı görevlerini yürütmüştür. 2004 yılından bu yana Beyrut al-Zaytouna Araştırma Merkezi’nde genel müdür olarak görev yapan Muhammed Salih’in yayımlanmış çok sayıda makalesi ve kitabı bulunmaktadır.

Mustafa Özcan; Araştırmacı-Yazar

1962 yılında Bolu’nun Mudurnu ilçesinde dünyaya gelmiştir. İlk ve orta öğrenimini Bolu ve Adapazarı’nda tamamlayan Mustafa Özcan, küçük yaşlardan itibaren Arapça ve İslami ilimler alanlarında öğrenim görmüş, yüksek öğrenimini Kahire el-Ezher Üniversitesi’nde yapmıştır. 1982 yılına kadar el-Ezher Üniversitesi bünyesinde şer’i ve dinî ilimler konusundaki eğitimini tamamlayan Özcan, aynı yıl Türkiye’ye dönmüştür. Bir süre tercümanlık yapan Mustafa Özcan’ın yerli ve yabancı birçok dergide makaleleri yayımlanmıştır. Çeşitli gazetelerde dış haberler editörlüğü yapan ve dış politika yazıları yazan Özcan’ın hâlen Vakit gazetesi, Millî Gazete, Gerçek Hayat dergisi, www.dunyabulteni.net ve www.dunyahaber.com’da yazıları yayımlanmaktadır. Mustafa Özcan, 20 yılı dolduran gazetecilik hayatı boyunca binlerce makale ve onlarca kitap kaleme almıştır. Dış politikadan uluslararası siyasete, tarihten kültür ve İslami düşünce konularına kadar geniş bir yelpazede eserler veren Özcan’ın Türkçe ve Arapçaya tercüme ettiği eserler de bulunmaktadır. Yurt içi ve yurt dışında çeşitli konferanslara katılan Özcan, yazı çalışmalarının yanı sıra TV programları da hazırlamaktadır. Mustafa Özcan çok iyi derecede Arapça ve İngilizce bilmektedir. Evli ve dört çocuk babasıdır.

Dr. Raid Fethi Halid Cabarin; Çağdaş Araştırmalar Merkezi

Raid Fethi 1992-1996 yılları arasında Al-Qasimi College’de Arap Dili ve İslam Hukuku alanlarında lisans eğitimini tamamladıktan sonra 1996-1999 yılları arasında Amman’da Ürdün Üniversitesi’nde Fıkıh Usulü ve Hukuk Felsefesi alanında yüksek lisansını “İçtihat Kapısının Kapanması ve İslam’da Siyaset Sistemi” teziyle yapmıştır. Raid Fethi Halid Cabarin, Eylül 1999-Eylül 2000’de Umm el-Fahm Lisesi’nde Arapça ve din dersleri alanında eğitimci olarak görev yapmış, 2001-2003 yılları arasında İslami Fetva Konseyi’nin başkanlığını yürütmüştür. Nisan 2006’da İngiltere Aberdeen Üniversitesi’nde İslam ve Arap Araştırmaları alanında “Karşılaştırmalı-Eleştirel Araştırma: Kudüs’te İdari Kanunlar” konusunda doktora tezini tamamlamıştır. Raid Fethi Halid Cabarin, hâlen Umm el-Fahm Çağdaş Araştırmalar Merkezi’nde üst düzey araştırma görevlisi olarak görev yapmaktadır. 2006 yılından bu yana İslam Araştırmaları Üniversitesi’nde İslam Hukuku Felsefesi, İslam Hukuku’nun ilkeleri, Kur’ani ve Nebevi Yorumlar alanlarında dersler veren Raid Fethi, Filistin’de ve Avrupa’nın çeşitli yerlerinde düzenlenen konferanslara katılmış ve Mescid-i Aksa’da dersler vermiştir. Sawt al-Haq gazetesinde düzenli olarak yazılar yazan Raid Fethi Halih Cabarin’in ağırlıklı olarak İslam kültürü, eğitim, hukuk felsefesi ilkeleri ve İslam Hukuku’nun amaç ve hedefleri alanlarında 200’ü aşkın makalesi yayımlanmıştır.

Raid Salah;
48 Toprakları İslam Hareketi Başkanı

48 Toprakları Filistin İslami Hareketi’nin kurucularından olan Şeyh Raid Salah, 1958 yılında Ummul Fahm’da doğmuştur. Lise eğitimini Ummul Fahm Lisesi’nde tamamladıktan sonra El-Halil Üniversitesi’nde İslam Hukuku eğitimi almıştır. İsrail yönetimi tarafından eğitim vermekten men edilmesinin ardından gazeteciliğe yönelen Şeyh Raid Salah, 1989 yılında Ummul Fahm Belediye Başkanlığı’na seçilmiştir. 1993 ve 1998’deki seçimleri de kazanan Salah, 2001 yılında belediye başkanlığı görevinden istifa etmiş ve Mescid-i Aksa’nın ihya ve imarına yönelik faaliyetlerine ağırlık vermiştir. 1996 ve 2001 yıllarında İslami Hareket’in başkanlığına tekrar seçilen Şeyh Raid Salah, başkanlığını yaptığı Aksa Müessesesi ve diğer birçok kurumun ortak çalışmasıyla Mervan Mescidi’nin imarı gibi Mescid-i Aksa civarında ve Doğu Kudüs’te önemli projelerde yer almıştır. Mayıs 2003 tarihinde yüzlerce kişiyi kapsayan tutuklama kampanyasında İslami Hareket’in yönetim kadrosundaki 16 kişi ile beraber gözaltına alınmış ve iki yılı aşkın bir süre hapiste kalmıştır. Uluslararası İslam Yardımlaşma ve Tebliğ Konseyi üyesi olan Salah, devam eden yoğun tebliğ çalışmalarının yanında, 1986 yılından bu yana aylık olarak yayınlanan “Sırat” dergisinde yazılar yazmaktadır. Raid Salah hâlen 48 Toprakları Filistin İslami Hareketi’nin başkanlığını yürütmektedir.

Prof. Dr. Ş. Tufan Buzpınar; Türk Teknik Heyeti, İstanbul Fatih Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü, Bölüm Başkanı

1984’te Ankara Üniversitesi’nde lisans eğitimini tamamladıktan sonra 1986 yılında Manchester Üniversitesi Tarih Bölümü Ortadoğu Araştırmaları’nda yüksek lisans eğitimini, 1991 yılında da doktorasını tamamlamıştır. 1992-1999 yılları arasında İslam Araştırmaları Merkezi (İSAM)’nde araştırmacı olarak görev yapan Tufan Buzpınar, 1999-2001 yılları arasında aynı merkezin başkanlığını yürütmüştür. Ekim 2001’de Fatih Üniversitesi’nde öğretim üyesi olarak göreve başlamış ve Ocak 2005’te aynı üniversitenin Tarih Bölümü Başkanlığı’na getirilmiştir. Çalışma alanı “19. yüzyıl Osmanlı Arap Vilayetleri”dir. Ulusal ve uluslararası pek çok süreli yayında yayımlanmış makaleleri, uluslararası konferans ve sempozyumlarda sunmuş olduğu tebliğleri bulunan Buzpınar, çok sayıda kitaba da katkıda bulunmuştur.

Zeki Muhammed Tevfik Ağbariye; Aksa Müessesesi

6 Ağustos 1962 tarihinde doğmuştur. 1994 yılında Northumbria Üniversitesi Mühendislik Fakültesi’ni (İngiltere) bitiren Zeki Muhammed Tevfik Ağbariye, 1994 ile 2006 yılları arasında şehir planlaması, su şebekesi planlaması, arabuluculuk ve kamu yönetimi alanlarında eğitimler almıştır. Ağbariye, 1999-2003 yılları arasında Mahalli İdareler Vadi Âra Bölgesi Planlama ve İnşa Komisyonu Başkanlığı ve Ummul Fahm Belediyesi Mühendislik Daire Başkanlığı görevlerinde bulunmuştur. 2003-2008 yılları arasında Ummul Fahm Belediyesi Başkan Vekilliği görevini yürüten Zeki Muhammed Tevfik Ağbariye, Mühendisler Odası ve Şehir Mimarları Odası üyesidir ve hâlen Altyapı Bakanlığı Vadi Âra Bölgesi Su İdaresi Başkanlığı’nı yürütmektedir. Aynı zamanda Aksa Vakıflar ve Tarihî Eserler Müessesesi’nin de başkanlığını yapan Ağbariye, İçişleri Bakanlığı Hayfa Kazası Planlama ve İnşa Komisyonu üyesidir. Zeki Muhammed Tevfik Ağbariye hâlen Ummul Fahm’da ikamet etmektedir.
Raşid Gannuşi, Nahda Hareketi Genel Başkanı

Danışma Kurulu
Prof. Dr. Ahmet Ağırakça
Ahmet Emin Dağ (Araştırmacı-Yazar)
Ahmet Varol (Araştırmacı-Yazar)
Mustafa Özcan (Araştırmacı-Yazar)
Şeyh Raid Salah (48 Toprakları İslam Hareketi Başkanı)
Ömer Faruk Korkmaz (İHH İnsani Yardım Vakfı Yönetim Kurulu Üyesi)
Turan Kışlakçı (Araştırmacı-Yazar)

Makaleler

Aksa'nin Yahudileştirilmesi (Mustafa Özcan)

İsrail Filistin’in tarihi ve dini hafızasını tahrip ederek yerine kendi hafızasını ikame etmeye çalışıyor. Aslında kazıların bir tek amacı var; o da Süleyman Tapınağı’nın altyapısının ikmal edilmesi ve tamamlanması.

Filistin Başkadısı Teysir et-Temimi İsrail yönetiminin temel amacının Kudüs’ün Yahudileştirilmesi olduğunu ve Süleyman Tapınağı’nın inşasının da bu amacın bir parçası olduğunu açıkladı. İsrail bu anlamda yık-kur politikası izliyor. İsrail böylece Filistin’in tarihi ve dini hafızasını tahrip ederek yerine kendi hafızasını ikame etmeye çalışıyor. İsrail, 1967 yılından itibaren Burak Duvarı’nın üzerinden Harem-i Şerif’e yönelik olarak büyük bir kuşatma uyguluyor. Bunun en son evre ve etaplarından birisi de Mağribiler Yolu’ndaki yeni kazı çalışmaları oldu. İsrail Harem-i Şerif’in altında 1967 yılından itibaren kazılar yapıyor. Bu kazıların mahiyetini Filistinliler dahil kimse bilmiyor. İsrail, kazıların mahiyetiyle alakalı UNESCO gibi uluslararası kurumları da bilgilendirmiyor. Teysir Temimi’ye göre, aslında kazıların bir tek amacı var; o da Süleyman Tapınağı’nın altyapısının ikmal edilmesi ve tamamlanması. Müslümanlar değersiz ve küçük işlerle uğraşırken “Atı alan Üsküdar’ı geçer.” misali, İsrail bir bir amaçlarına ulaşıyor. Mağribiler Yolu üzerindeki inşaat, Temimi’ye göre sıranın yüzeye yani üst yapıya geldiğini gösteriyor.

İsrail’in Harem-i Şerif’le alakalı olarak ileri sürdüğü tarihi tezlerin ve bu meyanda manevi miras iddiasının gerçeklerle uzaktan yakından bir alakası yok. Hadis-i şeriflerde de ifade edildiği gibi dünyada yapılan ilk mabed Mekke’deki Harem-i Şerif’tir. İkincisi ise kardeş mabedlerden Kudüs’teki Harem-i Şerif’tir. Harem-i Şerif aslında Kubbetü’s-Sahra olmadığı gibi yanında Mescid-i Aksa tabir edilen mabed de değildir. Belki her ikisinin de ortak alanıdır. Bu anlamda Yahudilerin Ağlama Duvarı dedikleri Burak Duvarı da bu hazireye yani Mescid-i Aksa’ya dahildir. Tarihi rivayetlerden öğrendiğimize göre burada ilk mabedi kuran Peygamberlerin atası Hazreti İbrahim’dir. Daha sonra Yakup Aleyhisselam mabedi yenilemiştir. Ardından da Süleyman Aleyhisselam büyük bir mabed yapmıştır. Bunun yıkılmasının ardından Babil Sürgünü ertesi mabed yenilenmiştir. Bilahare mabet bir kez daha yıkılmıştır. Şimdi Yahudiler Harem-i Şerif üzerinde yeni tapınaklarını inşa etmeye çalışıyorlar. Eğer amaçlarına ulaşırlarsa, tapınağın inşasıyla birlikte işgal sonsuzlaşacak ve yeni İsrail ebedileşmiş olacaktır. Belki de geçtiğimiz ay gündeme gelen kazılar, projenin son faslını oluşturuyor.

Bugüne kadar Yahudiler Filistin’de birçok cami ve mescidin mahiyetini değiştirdiler. Kimilerini yıktılar, kimilerini ise başka amaçlar için kullandılar. Bazı ibadethaneler maalesef eğlence yerleri ve meyhaneye dönüştürüldü. İsrail’in Hebron olarak adlandırdığı el-Halil’de, Halil İbrahim Camii’ni yarıdan bölerek bir kısmını Yahudi cemaatine tahsis ettiler. Oldubitti ile eski statüyü lağvederek yeni bir statü ihdas ettiler. İslam dünyası duyarlı olmazsa şimdi aynı tehlike Mescid-i Aksa için de geçerli. Müslümanların ilk kıblesi olan Mescid-i Aksa’nın bir başka özelliği ise İslam’ın üç kutsal mabedinden birisi olmasıdır. Buranın tahrip olması ve tapınağa çevrilmesi İslam dünyasının manevi kimliğine büyük bir saldırı ve darbedir.

Bugün İsrail’in Filistin’de sürdürdüğü tahrifat insanlık tarihi açısından yeni değildir. Örneğin, Siyonist ideolojisi gibi, Hinduvata ideolojisine sahip olan Hinduların da benzer uygulamaları olmuştur. 1992 yılının Aralık ayında Ayodha veya Babür Camii olarak bilinen mabet bu ideoloji mensuplarınca tahrip edilmiştir. Daha sonra tahkime gidilse ve Müslümanlar haklı çıksa bile iş işten geçmiş ve mesele postmortem hale gelmiştir.

Haçlılar bile Siyonistler gibi yapmamış, Mescid-i Aksa’ya yönelik bir saldırıda bulunmamışlardı. Tek yaptıkları ezanı ve namazı tatil etmek olmuştu. Mescid-i Aksa o dönemde Ayasofya Camii gibi 90 yıl boyunca atıl kalmıştı. Ardından Haçlıların Kudüs’ten kuvvet yoluyla çıkarılması gündeme geldiğinde, intikam olarak Mescid-i Aksa’yı yıkacakları tehdidinde bulunmuşlar ve bu tehdit üzerine Selahaddin Eyyübi sulh yolunu tercih etmiş ve Haçlılar şehirden sulh yoluyla atılmışlardı. Hıristiyanların Mescid-i Aksa ile ilgili bir hak iddiaları bulunmuyordu. Yahudilerin ise böyle bir iddiaları var ve bu, Müslümanların akidesini ve inanç manzumelerini de ilgilendiriyor.

Bu dini mücadelede kimi Yahudiler bile Müslümanlara hak veriyor. Bu anlamda
Kudüs’teki el-Aksa Camii yakınlarında yürütülen kazı çalışmalarına karşı protestolara Ortodoks Yahudilerden de destek geldi. İsrail’in Harem-i Şerif yakınlarındaki Mağribiler Yolu’nda başlattığı hafriyat çalışmaları, haftaları geride bırakırken Ortodoks Yahudi grup Neturei Karta (Şehrin Bekçileri) da kazı çalışmalarına karşı çıkan Filistinlilere destek vermekte. İslam Hareketi Başkanı Şeyh Raid Salah ve aralarında kadınların çoğunlukta olduğu bir grup İsrailli Arap, hafriyat çalışmaları bölgesine girişlerin yasak olması nedeniyle çalışmaları Doğu Kudüs’te protesto ediyor.

Ortodoks inancına sahip, revizyonist ve milliyetçi Yahudilikten uzak bir grup olan Neturei Karta hareketinin Filistinlilere destek vermesi ilk bakışta garip gelebilir ama onların bu davranışı dini inançlarıyla da uyumlu. Bu grup Siyonist düşünceye karşı çıkarak İsrail Devleti’nin Yahudi dini inancına aykırı olarak kurulduğuna inanıyor. Bu devletin Davud soyundan bekledikleri bir kral Mesih gelmeden kurulduğu için lanete müstahak olduğunu ve yıkılmasının büyük bir hizmet olacağını, aksi takdirde Yahudilerin bunun lanetine maruz kalacaklarını düşünüyorlar. Yahudilerin tarihte günah işledikleri için Kudüs’ten kovulduklarını ve geri dönebilmeleri için ancak Mesih’in önderliğine ihtiyaç duyulduğunu söyleyen anti-Siyonist grup liderleri şu an biraz da bu yüzden “Kudüs Filistinlilerindir” diyorlar. Yahudiler üzerinden diaspora cezasının kalkmadığını veya dolmadığını ve bu cezanın kalkmasının ancak Mesih’in zuhuruyla birlikte mümkün olabileceğini ileri sürüyorlar. Bu inanca göre Siyonistlerin silah zoruyla kurduğu İsrail devleti Tanrı’nın iradesine küstahça bir karşı çıkış anlamına geliyor. Bu gruba mensup Yahudiler uzun süre Yaser Arafat’ı ve Filistinlileri destekledi. Bunlardan birisi Ahmedinejad’ın girişimiyle geçtiğimiz ay İran’da düzenlenen Soykırım Konferansı’na katıldığı ve “inkar”a taraftar olduğu için Avusturya cemaati tarafından tecrit edilmiş ve eşi de kocasına boşanma davası açmıştı.

Tahran’da düzenlenen uluslararası Holokost Konferansı’na katılan Amerikalı Haham Arnold Cohen, İsrail’in Ortadoğu’da dökülen bütün kanların ve yapılan cinayetlerin sorumlusu olduğunu söylemişti. Cohen, Holokost’ın Siyonist İsrail cinayetleri için bahane olamayacağını da belirtmişti. Holokost ve Siyonist kelimesinin yan yana anılmasını doğru bulmayan Haham Cohen, Siyonistlerin Holokost’ı kullanarak meşru olmayan felsefeleriyle hedeflerine ulaşmaya çalıştıklarını vurgulamıştı. Cohen, Yahudilerin yüksek ahlaka sahip olduklarını ama yaptıkları hataların sonucu sürgün hayatı yaşadıklarını hatırlatarak, Siyonistlerin Filistin halkının var oluş haklarını hiçe sayarak burada bir devlet kurmaya çalıştıklarını ve onları hayattan mahrum bıraktıklarını da vurgulamıştı. Siyonistlerin felsefesinin doğru olmadığına değinen Haham Cohen, Holokost’ın yaşanmadığını kimsenin söyleyemeyeceğini ama Siyonistlerin kendi isteklerini Filistin halkına zorla kabul ettirmeye ve ırk esasına dayalı bir devlet kurmaya çalıştıklarını belirtmişti.


İsrail'in Harem-i Şerif politikası (Ali Öner)
Kurulduğu 1948 yılından bugüne değin İsrail, vaat edilmiş topraklarda Süleyman Mabedi’ni yeniden inşa etmenin yollarını aramaktadır. Süleyman Mabedi’nin toprakları üzerinde bulunan Mescid-i Aksa altında yürütülen kazılarla mescidin temellerinin dayandığı kayalar tahrip edilmekte ve kendiliğinden çökmesi hedeflenmektedir.

İsrail’in Filistin politikası, buradan Müslümanların topyekun çıkarılması üzerine kurulmuştur. Kudüs’te yaşayan Filistinlilerin evlerini onarmalarına dahi izin vermeyen İsrail, 1967’den bu yana Müslümanlara ait tarihi mekanları tahrif etmektedir.
Filistin’in Yahudi tasavvurundaki yeri

İnsanlık tarihi kadar eski olan İsrailoğulları tarihine baktığımızda; “Tek Tanrı” yani Tanrı’nın Birliği inancını savunan ilk uyarıcı ve ilk peygamber olan İbrahim’e, Kenan ilinin (Filistin’in) bağışlanması ile başlayan bir yurt ve vaat edilmiş toprak mitiyle karşılaşmaktayız. İsrailoğulları tarihi bu vaat edilmiş topraklardan yapılan zorunlu göçler ve bu topraklara geri dönme çabaları çerçevesinde özetlenebilir. Vaat edilmiş topraklardan en uzun süreli ayrılık diaspora döneminde yaşanmıştır. M.S. 70 yılında Romalılar tarafından Filistin’den çıkarılmalarından itibaren diasporada yaşayan Yahudilerin yegane hedefi, Kudüs’e yani vaat edilmiş topraklara geri dönebilmek olmuştur.

19. yüzyılın ikinci yarısında Avrupa’da milliyetçi düşüncelerin gelişmesiyle birlikte Yahudiler üzerindeki baskı artmış ve bu baskı Yahudilerin din-kültür milliyetçiliğine sarılmalarına ve gözlerini Filistin’e çevirmelerine neden olmuştur. Avrupa’da bu dönemde çeşitli dernekler kurulmuş, 1881 yılında Rusya’da Odessa’da kurulan Hovevei Zion yani “Zion’u Sevenler” veya “Zion Aşıkları” derneği gibi derneklerle Siyonizmin temelleri atılmıştır. Siyonizmin basit anlamı, Siyon’a geri dönüştür ve aslında eski bir ideoloji -vaat edilmiş toprak miti- için yeni bir isimden başka bir şey değildir. Çünkü bu topraklar Eski Ahit’e göre Tanrı Yahuda tarafından kıyamete değin tasarruflarında kalmak üzere İbrahim (Abraham) peygamber ve ümmetine adanmıştır. Bu inanç Yahudilerin benliğine öyle yerleşmiştir ki, bütün ibadetlerini “Kurtarıcı (Mesih) bir gün Siyon’a gelecek.” diye dua etmeden bitirmemektedirler. Yılda iki kez, Fısıh Bayramı şenliklerinde ve Kefaret Günü’nün sonunda büyük bir heyecanla ümitlerini dile getirirler: “Gelecek sene Kudüs’te!”

Yahudiler, diasporada olmalarına rağmen, Filistin ile olan bağlarını koparmamış ve Mesih’in dirilişi sırasında bu kutsal topraklarda onunla birlikte ilk dirilenlerden olmak için Zeytin Dağı’na gömülmeyi arzulamışlardır. Çünkü onların inancına göre Mehdi ortaya çıkacak, yeryüzünde Allah’ın saltanatı başlayacak ve “yerin bütün milletleri” Yahudilere bağlanacak, bütün insanlık tek bir gerçeğin etrafında toplanacaktır. Bu inanış, Yahudiliğin “kutsal topraklara doğru hac geleneği”nin doğmasına sebep olmuştur. Bu ibadet çerçevesinde toplanan gruplar, hiçbir zaman İslam muhalefetiyle karşılaşmamıştır. Çünkü bu gruplar Filistin’de egemenlik kurmaktan ziyade inanmış olduğu değerlerin gereklerini en iyi şekilde yerine getirmeyi amaçlamaktadır. Onun içindir ki; Kudüs’te Yahudi, Hıristiyan ve Müslüman dinine mensup insanlar birbirlerine zarar vermeden uzun yıllar dinlerinin gereklerini yerine getirerek barış içinde bir arada yaşamışlardır. Fakat Siyonizm düşüncesinin doğması ve Yahudiliğin sekülerleşmesiyle birlikte bu durum farklı bir boyut kazanmıştır.

İsrail’in Harem-i Şerif politikası

Kudüs, Müslümanlar için Mekke ve Medine’den sonra üçüncü kutsal mekandır. Süleyman Mabedi ise Yahudilerin kutsal tapınağıdır ve bu mabed Yahudilerin Filistin’e geri dönme inançlarını pekiştiren bir unsur olarak kullanılmıştır. Mescid-i Aksa’nın Süleyman Mabedi üzerinde kurulmuş olmasından dolayı Yahudiler bölgeye özel bir anlam yüklemişlerdir. Filistin topraklarına 1881’de başlayan göçle birlikte Yahudiler bölgeye yerleşmeye başlamışlardır. Siyonistlerin Filistin’e göçleri, bu kutsal mekana ulaşma ve orada bir devlet olma amacını hedeflemektedir. Bu nedenle bölgede hakimiyet kurabilmek için Filistin’deki nüfuslarını arttırmaya çalışmışlardır.

Filistin’e beş büyük Yahudi Göçü olmuştur. 1881-1903, 1904-1919, 1919-1923, 1923-1929 ve 1929-1940 yılları arasında gerçekleşen bu Siyonist göçlerle Filistin’deki Yahudi nüfusu arttırılmıştır. Bu dönemde her ne kadar Filistin’de çoğunluğu elde edemeseler de Yahudiler, Batı’dan aldıkları destekle “Süleyman Mabedi” mitini gerçekleştirmek için harekete geçmişlerdir. Aslında 1920’lerde Filistinliler Siyonistlerin Mescid-i Aksa politikalarının farkına varmış ve Müslümanlarla Siyonistler arasında ilk ciddi çatışmalar o dönemde başlamıştır. İngilizlerin desteği ve 1942 yılından sonra da ABD’nin bölgedeki nüfuzunu artırmasıyla birlikte Siyonistler daha güçlü bir şekilde hareket ederek Filistinliler üzerinde terör estirmişlerdir.

Kurulduğu 1948 yılından bugüne değin İsrail, Süleyman Mabedi’nin bulunduğu yeri yeniden inşa etmenin yollarını aramaktadır. İsrail’in bütün çabalarına rağmen Kudüs ancak 1967 Haziran’ındaki Altı Gün Savaşları’nda işgal edilebilmiştir. Bugün gelinen noktada, Filistinlilerin topyekun maruz kaldıkları baskı ve şiddet bir yana, İslami Hareket Konseyi Lideri Şeyh Raid Salah’ın ifadesiyle, “Sadece Kudüs ve çevresinde İsrail tarafından tahrip edilen, yıkılan, kumarhane ve gece kulübüne çevrilen camilerin sayısı 1200 civarındadır.”. Bütün bunlara rağmen İsrail bugün nihai hedefine ulaşamadığını düşünmektedir.

1967 işgalinden sonra 1980 yılında Kudüs, “İsrail’in ebedi başkenti” ilan edilmiştir. Bütün bu çabaların ana hedefi, 20 yüzyıldır yıkık olan Süleyman Mabedi’nin bir an önce yeniden inşa edilmesidir. Ancak bu alanda iki İslam mabedi bulunmaktadır: Mescid-i Aksa ve Kubbetü’s-Sahra. Bazı Yahudilerin görüşüne göre, Mabed’in yapılabilmesi için iki Müslüman mabedinin yani Mescid-i Aksa ve Kubbetü’s-Sahra’nın yıkılması gerekmektedir. Bunun önündeki en büyük engel ise Filistinliler başta olmak üzere, tüm dünya Müslümanlarıdır. Onlar var oldukları sürece, İsraillilerin bu iki mescidi yıkmalarına asla müsaade edilmeyecektir. İşte son dönemlerde yaşanan ve Kudüs sokaklarını kana bulayan çatışmaların anlamı da burada gizlidir.

Kudüs’ün işgalinden sonra gerek bireysel olarak İsrail’in Siyonist vatandaşları, gerekse devlet olarak İsrail, İslam mabedlerini ortadan kaldırmak için çeşitli girişimlerde bulunmuştur. 21 Ağustos 1969’da Mescid-i Aksa’ya yapılan kundaklama ilk defa uluslararası kamuoyunun tepkisini çekmiş ve aynı yıl İsrail’in kutsal topraklara karşı tutumuna tepki olarak İslam Konferansı Örgütü (İKÖ) kurulmuştur. Bu gelişmelerin ardından İsrail, dünya devletlerinin ve Müslümanların tepkilerinden çekindiği için eylemlerini, siyasi boyuta çekmiş ve yeraltı kazılarına yoğunlaştırmıştır. Bunu da “Yahudilerin kendi tarihlerine ulaşmak ve bilgilenmek için yapılan arkeolojik kazılar” diye tarif etmiştir. Siyasi baskılardan çekinen İsrail, çeşitli örgütlere göz yumarak, örgütler vasıtasıyla bu işi bitirmeye çalışmaktadır. 1984 yılında hem Mescid-i Aksa hem de Kubbetü’s-Sahra’yı havaya uçuracak bir örgüt çökertilmişti. Bu iki mabed var olduğu müddetçe İsrail’in varlığı burada sürekli tartışma konusu olacaktır. İsrail mahkemesi, kanunlara göre suç oluşturan bu eylemi doğal olarak cezalandırdı ama mahkeme kararından bir gün sonra, Başbakan İzak Şamir, Machteret Yehudit üyeleri için şöyle diyebilmişti: “Hepsi harika insanlar ama bir hata yaptılar.” İsrail’in eli kanlı en radikal örgütü olan Gush Emunim Hareketi’nin önde gelen ismi Haham Moşe Levinger de eylemin teorik olarak doğru ama zamanlama yönünden yanlış olduğu yönünde görüş bildirmişti.

İsrail’in başlattığı ve İslam dünyasının tepkilerini çeken Şubat 2007 tarihli Harem-i Şerif kazıları göstermiştir ki Mescid-i Aksa’ya yönelik tahripkar çalışmalar bugün de devam etmektedir. Siyonist işgalciler son birkaç yıldır Mescid-i Aksa’yı yıkabilmek için farklı bir metot izlemektedir. Eski Yahudi eserlerini ortaya çıkarmaya çalıştıkları gerekçesiyle Mescid-i Aksa çevresinde ve altında kazılar yapmaktadırlar. Bu kazıların asıl amacı ise mescidin temellerinin altında boşluklar oluşturulması, temellerinin dayandığı kayaların tahrip edilmesi ve böylece mescidin kendiliğinden yıkılmasına yol açmaktır.

İsrail Devleti’nin, genelde Filistin, özelde Kudüs politikası buradan Müslümanların topyekun çıkarılması üzerine kurulmuştur. Kudüs’te yaşayan Filistinlilerin evlerini onarmalarına izin verilmediği gibi, iş bulmaları da engellenerek burayı terk etmeleri sağlanmaya çalışılmaktadır. Bugün farklı söylemlerle burayı koruduklarını belirten yetkililerin bu tarihi mekanda değişikliklere giderek İslam kültür mirasını yok etmeye çalıştıkları, 1967’den beri bu mekanlarda yapılan değişiklikler izlendiğinde açıkça görülmektedir.

Harem-i Şerif’in sadece Filistinlilerin değil tüm Müslümanların mekanı olduğu bilinci geliştirilmediği müddetçe bu mekanların İsrail tarafından yok edilmemesinin hiçbir garantisi yoktur.
Yıkımın eşiğindeki kutsal kent: Kudüs (Turan Kışlakçı)
İslam dünyası özellikle Kudüs’ün demografik ve mimari yapısını iki asırdır altüst eden ve Mescid-i Aksa’yı yıkmayı hedefleyen İsrail’in acilen durdurulması için girişimlerde bulunmalıdır.

Yahudilik, Hıristiyanlık ve İslam tarafından kutsal sayılan Kudüs, bütün bu ilahi dinlerden vecihler taşır. Kudüs, Davud (a.s.) döneminde başkent ilan edildi; oğlu Süleyman (a.s.) döneminde ise en ihtişamlı dönemini yaşadı. Tarihi önemi ve mistik görünümü ile Kudüs, birçok kez kadim Fars ve Mısır medeniyetlerinin işgaline uğradı. Bu işgallerden en tahripkarı Babil kralı Buhtunnasır’ın (İ.Ö.) 586 yılında buraya düzenlediği saldırı idi. Buhtunnasır’ın burada yaptığı katliam ve kıyım tarih kitaplarında geniş yer ayrılan en kanlı olaylardan biri oldu. Ayrıca Hz. İsa (a.s.) dünyanın bu en güzide kutsi yerinde dünyaya gözlerini açtı ve yine bu kentte Roma’nın iftiralarına ve işkencelerine maruz kaldı. Daha sonra Hıristiyan Bizans İmparatorluğu’nun ve kısmen bir ara Fars İmparatorluğu’nun eline geçen Kudüs, Hz. Ömer (r.a.) döneminde Müslümanlarca fethedildi.

Hıristiyan dünyası Kudüs’ü almak için buraya sekiz Haçlı Seferi düzenledi. 1099 yılında bu kutsal kente giren Haçlı ordularının işledikleri kıyım, Buhtunnasır’ın geçmişte yaptığı katliam ve vahşeti unutturdu. Bu olaylardan büyük ders alan dağınık durumdaki Müslüman toplumlar, Selahaddin Eyyubi komutasında bir araya gelerek 1187’de şehri tekrar geri aldılar. Böylece şehir, Hz. Ömer döneminde gördüğü adil idari yapıya bir daha kavuştu. Eyyubiler ve Memlukler döneminde şehirde, Harem-i Şerif olarak adlandırılan bölge onarıldı ve minareler ile süslendi.

1517-1917 yılları arasında Osmanlı hakimiyeti altında olan Kudüs, yine tarihte eşi görülmemiş bir adil idare ve huzur ortamına kavuştu. Bu dönemde Müslümanlara ait kutsal yerler başta olmak üzere Hıristiyanlara ve Yahudilere ait mekanlar dahi ciddi bir restorasyondan geçti. Kudüs’ü Kudüs yapan eşsiz surlar ve kapılar bu devirde Mimar Sinan ekolü tarafından inşa edildi. Bazı tarihçilerin ve İsrailiyatçıların söylediği gibi surlar Süleyman Peygamber dönemine değil, tümüyle bizzat Kanuni Sultan Süleyman devrine, Mimar Sinan ekolüne aittir.

Kudüs sorunu II. Abdülhamit devrinde birden bire yine dünya gündeminin birinci sırasına oturdu. “Yahudi Devleti” kitabının yazarı ve Siyonizmin fikir babası Theodor Herzl Batı’nın da desteğiyle, Kudüs’ü almak için Osmanlı’ya karşı çeşitli desiselere başvuruyordu. 1897 yılındaki Basel Kongresi’nde Siyonistler Filistin’e Yahudi göçüne izin vermeyen II. Abdülhamit’in mutlaka düşürülmesine karar verdi. Daha sonra Fransa ve İngiltere arasında hazırlanan Balfour Deklarasyonu ile Filistin, 11 Aralık 1917 yılında İngilizlerin eline geçti. İngilizler ayrıldıkları 1948 yılına kadar bölgede Osmanlı’nın izlerini silmek için dünyanın her yerindeki Yahudileri, Siyonistlerin planları çerçevesinde adım adım buraya göç ettirdi. Bir anda Filistin’in demografik yapısı alt üst oldu. Bu dönemde hem İngilizlere hem de Siyonist Yahudilere karşı en önemli mücadeleyi, Çanakkale’de savaşmış olan bir Osmanlı beyefendisi, Kudüs Müftüsü Hacı Emin el-Hüseyni üstlendi. Kudüs Müftüsü İngilizlerin çekildiği tarihe kadar 27 yıl Kudüs davasının en yılmaz savunucusu oldu. 14 Mart 1948’de İngilizler bölgeden çekildiğinde, buraya getirilen Yahudiler İsrail devletini ilan ettiler.

1948’de Müslüman toprağı üzerinde kurulan İsrail, bölgedeki varlığını meşrulaştırmak için çeşitli politikalar takip etmektedir. Filistin halkına yapılan zulümler, işkenceler, sürgünler, Müslümanların topraklarından zorla çıkarılmaları gibi uygulamalarla ve yeni işgallerle kamuoyunun tepkisini çeken İsrail, devlet olarak kendisini geri plana çekip üzerine bir sorumluluk almadan hedefine ulaşmaya yönelik politikalar gütmeye başlamıştır. Bu bağlamda yürüttüğü politika, arkeolojik kazı projeleri olmuştur. Bu kazılar çerçevesinde aslında İslam mirasını Filistin topraklarından silebilmek için uğraşmaktadır. Geliştirdiği bu politikanın ne kadar sinsi ve tehlikeli bir yöntem olduğu, Kudüs’ün Müslümanlar ve İslam dünyası için önemi göz önüne alındığında daha net anlaşılacaktır.

Bilakis, Kudüs’ün Müslümanlar nazarında çok önemli ve yüksek bir yeri vardır. Çünkü burada en başta Müslümanların ilk kıblesi Mescid-i Aksa bulunmaktadır. Mescid-i Aksa Kur’an-ı Kerim’de açık bir şekilde adı geçen iki mescitten biridir. Diğeri de, içinde Kabe’nin bulunduğu Mescid-i Haram’dır. Hz. Peygamber (s.a.v.) ve ilk Müslümanlar, İslam’ın ilk yıllarında 17 ay boyunca namazlarını Kudüs’teki Mescid-i Aksa’ya dönerek eda etmişlerdi. Bunun yanı sıra, Hz. Peygamber’in Mescid-i Haram’dan başlayan gece yolculuğu (İsra) Mescid-i Aksa’da noktalanmış, buradan da miraca yolculuğu başlamıştır. Hz. Ali (r.a.) şöyle demiştir: “Mekanların efendisi Kudüs, kayaların efendisi de Kudüs’teki kayadır.”

İslam Mescid-i Aksa üzerine kutsallık, keramet ve heybet örtüsü örtmüştür. Hz. Peygamber (s.a.v.) Mescid-i Aksa’da kılınan bir namazın Mescid-i Haram ve Mescid-i Nebevi dışındaki mescitlerde kılınan namazdan 500 kat daha fazla sevap olduğunu bildirmiştir. Yine İslam fıkhında ifade edildiğine göre hac veya umre için Kudüs’ten ihrama girmek müstehaptır. Çünkü bir hadiste şöyle buyrulmuştur: “Her kim hac ya da umre için Mescid-i Aksa’da ihrama girerse geçmiş günahları bağışlanır.” Geçmiş yüzyıllardaki Hacc yolculukları ile ilgili yazıları okuduğunuzda dünyanın birçok yerindeki Müslüman’ın Kabe’ye düzenledikleri seferlerinde mutlaka Kudüs’e de uğradıklarını görürsünüz.

Müslümanlar İslam güneşinin doğuşundan beri Kudüs’e değer verip saygı göstermişlerdir. Filistin’e ve Mescid-i Aksa’ya eskiden beri önem verdiklerinin bir göstergesi de tarihte yüzyıllar boyunca buralarla ilgili küçük büyük her şeyden söz etmiş olmaları, buralar hakkında detaylı analizler yapıp bu kutsal yerleri ebedileştirircesine büyük çapta kitaplar yazmış olmalarıdır. Hz. Ömer (r.a.) döneminde Müslümanların denetimine geçen Kudüs’te geçmişten bugüne birçok İslam alimi yetişmiştir. Kudüs’te Müslümanlar için kutsal sayılan şeyler arasında Mirac Kubbesi, Hz. Peygamber’in Mihrabı, Burak Duvarı ve Hicri 14, Miladi 635 yılında yapılmış olan Hz. Ömer Camii (Kubbetü’s-Sahra) vardır. Ayrıca Kudüs’te birçok sahabinin mezarı da bulunmaktadır.

Kudüs’teki Harem-i Şerif’in Süleyman Mabedi’nin merkezi olduğunu iddia eden Yahudiler, uzun yıllardır burayı yıkmak ve tahrip etmek için birçok desiselere başvurmaktadır. Bunların başında özellikle son günlerde dünyanın gündeminden düşmeyen, Harem-i Şerif’in içinde bulunan Mescid-i Aksa’nın altında kazılan tüneller gelmektedir. İsrail’in yaptığı bu tüneller Aksa’ya ciddi manada zarar vermektedir. Ayrıca İsrail’in Ağlama Duvarı’nın alanını genişletmek için yıkma kararı aldığı Harem-i Şerif’e giden Mağrib Kapısı’ndaki tarihi yol ve o yol üzerindeki iki mescit de bugün yıkımın eşiğindedir.

Bazı Batılı yazarlar “uzak” manasına gelen “aksa” sözcüğünden hareketle Mescid-i Aksa’nın Kudüs’teki mescit olmadığını söyleyerek yeni neslin burası ile ilgili bilgilerini saptırmak istemektedirler. Öte yandan, basın-yayın organlarından altın kaplamalı Hz. Ömer Mescidi’nin, Mescid-i Aksa olarak gösterilmeye çalışılması da Müslümanların dikkatle üzerinde durması gereken konulardandır.

İslam dünyası özellikle Kudüs’ün demografik ve mimari yapısını iki asırdır altüst eden ve Mescid-i Aksa’yı yıkmayı hedefleyen İsrail’in acilen durdurulması için girişimlerde bulunmalıdır. Mescid-i Aksa’daki tünel çalışmalarının durdurulması için geniş sivil toplum hareketleri başlatılmalıdır. İsrail’in Filistin ve Kudüs’teki İslam mirasına karşı yürüttüğü cüretkar politikalar bir an önce durdurulmalıdır.

Yorumlar

Popüler Yayınlar