Hz.Muhammed (s.a.v.) Alemlere Rahmettir


Kutlu doğum; yeryüzüne dağılmış bir buçuk milyar Müslümanın, kâinatın, yüzüsuyu hürmetine yaratıldığına inandığı bir peygamberin doğumudur. Kutlu doğum aynı zamanda, tasvvuf erbabının; nuru, bir anlamda ruhu ve manası ilk olarak, her şeyden ve her varlıktan önce yaratılan; ete kemiğe bürünmüş eşref varlık diye ifade ettiği yüce insanın doğumudur. Şair ve mütefekkir Necip Fazıl'ın, "Büyüklüğünü anlatmak için Allah deme de, ne dersen de!" ve "O ki, o yüzden varız!" diye ifade ettiği bir peygamberin bütün insanlık için müjde ve şefaat olan doğumudur.

Hz. Muhammed (s.a.v.), ideal insanın, olması gereken insanın temsilcisidir, modelidir. Bütün insanî faziletleri nefsinde toplayan, hiçbir insanın olamayacağı kadar insanî kusurlardan uzak bir şahsiyettir. Böyle olduğu içindir ki, Allah (c.c.) onu bütün insanlığa ahlak ve fazilet örneği olarak göstermiştir (Ahzab s. 21). O, ahlakın somutlaşmış hâlidir. Bunun en önemli göstergesi dürüstlüğü, hakşinaslığı ve güvenilir olmasıdır. Bu doğum, gökkubbe altında bir benzerine bir daha şahit olunamayacak ilk ve son doğumdur.

Yeryüzünde onun dışında hiçbir insan ve peygamber onun kadar kâinatın Yaratıcısının müjde ve iltifatlarına mazhar olmamıştır. Yine hiçbir insan ve peygamber Yüce Yaratıcının katında O'nun kadar izzet ve itibar sahibi kılınmamıştır. Bu yüzden yalnız O, bütün âlemlere rahmettir; bütün insanların ve cinlerin peygamberidir. Yalnız O, hem dünyanın hem ahiretin efendisidir; bütün peygamberlerin sonuncusudur. O, Yüce Allah (cc) tarafından Mirac'la ödüllendirilen, en üstün payelere, şereflere, mazhariyetlere layık görülen tek insan ve tek peygamberdir.

PEYGAMBERİN GÜZEL SIFATLARI

Hz. Muhammed (s.a.v.); şefkat, merhamet, cömertlik, hoşgörü... gibi, bilinen, tanınan her türlü erdemin de en yetkin temsilcisiydi. Yine Allah (c.c.) ve mü'minler tarafından yüzyıllardır sadece onun şanını, şerefini, seçkinliğini ifade etmek için kullanılan, bundan sonra da hep kullanılacak olan birçok sıfat ve pâye vardır. Rahmeten li'l-âlemîn (âlemlere rahmet olan), Hâtemü'n-nebiyyîn (peygamberlerin sonuncusu), Sultanü'l-enbiya (peygamberlerin sultanı), Seyyidü'l- mürselîn (bütün peygamberlerin efendisi), Seyyidü'l- kevneyn (dünya ve ahiretin efendisi), Resûlü's- sekaleyn (insanların ve cinlerin peygamberi), Kân-ı irfan (irfan kaynağı), Kân-ı kerem (cömertlik pınarı) bu sıfat ve payelerdendir.

Birçok kimse, peygamberimiz Hz. Muhammed'in adı anıldığı zaman söylenen "Sallallahü aleyhi vesellem" (Allah'ın rahmeti ve esenliği o peygambere olsun) şeklindeki kısa dua ifadesini; keyfî, geleneklerden kaynaklanan bir kalıp söz sanırlar. Halbuki bu ifade, Yüce Allah'ın kitabında yer alan bir emirdir. Bu emir mealen şöyledir: "Muhakkak ki Allah ve melekler, peygambere salât ederler (onun için iyilik ve rahmet dilerler), o halde ey inananlar siz de ona rahmet ve en samimi şekilde esenlik dileyin" (Ahzab s. 56).

Beş vakit namazda okuduğumuz, "Her türlü iyilik ve ibadet yalnız Allah içindir. Ey peygamber, Allah'ın selamı, rahmet ve bereketleri senin üzerine olsun. Selam bize ve Allah'ın iyi kullarına..." anlamındaki et-Tehiyyatü duası, Mirac'da Allah ile peygamber arasında teati edilen sözlerin bir ifadesidir. Merhum Kemal Edip Kürkçüoğlu, peygamberimiz (sav) için yazılmış en güzel naatlardan biri olan "Ebediyen Sevecek Can Onu Canan Olarak" adlı naat'ının bir beytinde Hz. Peygamberi yücelten ayetlere şu göndermeyi yapmıştır:

Yeter ayetleri Kur'an'ın eğer lazımsa
Rif'at-ı zatının ilamına burhan olarak

Hz. Muhammed (sav), bütün zorluklarına rağmen peygamberlik görevini kusursuz ifa eden; sonuçta ortaya çıkan muhteşem başarıyı yaşarken gören en büyük peygamberdir. Davasına bağlılığı, sabır ve sebatı, bağışlayıcılğı ve engin merhameti, tevazuu vb. gibi insanların bir türlü kemaline eremediği değerleri kusursuz temsil etmiş ve benzerine rastlanmayacak gerçek bir model oluşturmuş tek insan ve peygamberdir. Oturması kalkması, yemesi, içmesi, yürümesi, gülmesi gibi günlük hayatındaki her davranışı ümmetine ve tüm insanlığa kemal örneği olarak gösterilen yegâne insandır. Yaşadığımız şu dünyada ondan başka hiç kimseye ona gösterilen hürmet ve bağlılık gösterilmemiştir. Asr-ı saadette birçok sahabi, ona bağlılığın ve onun için fedakârlığın her türlü takdir ve hayranlığı hak eden örneklerini vermişlerdir.

O'NA DUYULAN SEVGİ

Hz. Ebu Bekir, İslamla çok geç şereflenen babası peygamberimizin huzurunda aşkla kelime-i şahadet getirirken sevincinden değil üzüntüsünden ağlıyordu. Orada bulunanlar hayret edip sordular: "Ey Ebu Bekir, bu nasıl şey, sevineceğin bir günde gözyaşı döküyorsun?" Cevap eşine az rastlanır bir fedakârlığın ifadesidir: "Ben isterdim ki şu anda şahadet getiren benim babam değil, peygamberimzin amcası Ebu Talip olsun... Onun, amcasının Müslüman olmasını ne kadar büyük bir iştiyakla arzu ettğini bilmiyor musunuz? İşte şu anda bu olmadığı, peygamber bu sevinci yaşayamadığı için ağlıyorum..."

Uhud savaşında müşrikler, esir aldıkları Zeyd bin Desene'yi öldürmeye karar verdiler. Ölüm cezasını uygulayacak olan Ebu Süfyan, Zeyd bin Desene'ye sordu: “Şu anda senin yerinde Muhammed'in olmasını, sen de sağ salim çoluk çocuğunun arasına dönmeyi ne kadar isterdin değil mi?”

Hz. Zeyd, bir insanın bir insana bağlılığının tarihte çok az rastlanacak bir örneği olan şu cevabı verdi: "Muhammed (sav)'in burada değil benim yerime idam edilmesine, benim kurtulmam için ayağına bir diken batmasına bile vallahi razı olmam!"

Bu cevap üzerine Ebu Süfyan, "Vallahi ben dünyada arkadaşları tarafından Muhammed kadar sevilen birini görmedim..." demekten kendini alamadı.

YAZILAN GÜZELLEMELER

Yine yaşadığımız şu dünyada hiç kimseye ona duyulan takdir ve hayranlık duyulmamıştır. Asr-ı saadetten bu yana bütün İslam âleminde onu övmek, yüceltmek için birbirinden güzel mevlitler, naat'lar yazılmıştır. 13. yüzyılda yaşamış Mısırlı şair el- Busirî'nin "Kaside-i Bürde"si, Hz. Muhammed (sav)'i en iyi metheden ve en çok tanınan, birçok dile çevrilen eserlerden biridir. Bu ünlü eserin bir beyti mealen şöyledir: "Onun mübarek kemiklerine temas eden toprağa denk hiçbir güzel koku bulunmaz. Ne saadet onu koklayana ve öpene!"

Bu bir tek beyit bile eserin bütünü hakkında fikir vermeye yetecek güçtedir.

Müslüman Türkler de Hz. Muhammed'e bağlılığın, onu övmenin ve yüceltmenin çok değerli örneklerini vermiştir. Bizim şairlerimiz de, Süleyman Çelebi'nin Mevlid'inden Fuzuli'nin Su Kasidesi'ne; Şeyh Galib'in Naat-ı Şerif-i Nebevi'sinden Arif Nihat Asya'ların, Sezai Karakoç'ların naatlarına kadar birbirinden güzel çok sayıda naat yazmışlardır.

Şeyh Galib'in yedi kıtadan oluşan, her kıta sonunda

Sen Ahmed ü Mahmud u Muhammedsin efendim
Hak'dan bize sultan-ı müeyyedsin efendim

Beytinin tekrarlandığı naatı, Türk edebiyatındaki en güzel naatlardan biridir.

O, Allah'ın sevgilisi, eşref-i mahlûkat olan insanların da en üstünü ve şereflisi olarak bundan sonra da nice naatlara konu olacaktır. Peygamberimiz (sav) için hangi yazı yazılırsa yazılsın en sonunda şu beyit mutlaka zikredilmelidir:

Mâ medahtü bi-makaletî Muhammedâ
Velâkin medahtü makaletî bi-Muhammedâ

(Ben makalemle, yazımla Muhammed'i övmedim; fakat Muhammed'i söz konusu ederek yazımı övdüm).

İSMAİL ÖZCAN
Eğitimci - Yazar
Yeni Şafak

Yorumlar

Popüler Yayınlar