YURDUN KUTLUSUNU OTLUSUNA TERCİH ETMEK - Mustafa Yürekli



Yurdu nasıl gördüğümüzü tespit etmenin çok kolay bir yolu var: “Anayasanın birinci maddesi, ‘Türkiye’nin dini İslam’dır.’ olmalı.” denildiğinde, kim ne tepki veriliyor? Buna bakacaksın...
Bir insanın, ülkesini algılayışı, dünya görüşünü, kişiliğini, kimliğini, ideallerini, hayat felsefesini ve medeniyet tasavvurunu ortaya koyar.
Sözü uzatmamak için birkaç soruyla konuya girmek istiyorum: Memleket nereye denir? Doyduğun yere mi? Doğduğun yere mi? Olduğun yere mi? Bu sorulara verilecek cevaplar, nasıl bir insan olunduğunu, hayatta neyin öncelendiğini, hangi medeniyeti savunduğunu, hatta siyasi görüşü de gösterir.
Ben hep insanların bulunduğu şehri ve ülkesini nasıl algıladıklarına dikkat etmişimdir. Yurt dışına ya da ülkesinde başka bir şehre çalışmaya gidip yerleşmiş insanlardan yurda bakış daha belirgindir. “Ne olacak bu memleketin hali?” diyerek, herkes ülkesinin gidişatını sorgulayıp nereye gitmesi gerektiğini söylemez mi? Ülkesine nereden baktığı, insanınduruşunu ve siyasi tavrını ortaya koyar çünkü.
BİR IRKIN YURDU
Hayatta doğuşu önemseyenler, milliyetçi bir bakış açısıyla, kan bağını, etnik kökeni, tarihi, dili, kültürü, devleti dillerine dolarlar. “Ecdat yadigarı bu topraklar..” diye başlarlar söze. Mensubu olduğu ırkın, atalarının yurdu olduğu için değerlidir coğrafya, milliyetçilerin gözünde. Ülkeyi, toplum ve devlet üzerinden anlamlandırırlar. Milliyetçi bakış açısıyla vatan, bir ırkın yurdudur.
Ziya Gökalp, vatanı Türk yurdu olarak tanımlarken, doğuşu esas almıştır. Batıcı bir akım olan milliyetçilik, Osmanlı’yı paramparça eden bir dünya görüşüdür; Balkanları ve Ortadoğu’yu milliyetçilik yüzünden kaybettik. Cumhuriyet döneminde resmi ideoloji haline milliyetçilik, Batı’nın modern medeniyetinin üstünlüğünü kabul etti ve edilgen bir şekilde de olsa içinde yer almayı savundu. Gökalp, milletimizin varlığını kültür ve medeniyet diye ikiye ayırdı, yerel unsurlara kültür, uluslar arası kurum ve kuruluşlara da medeniyet dedi. Gökalp’in medeniyet anlayışı, Batı medeniyetine, dolayısıyla emperyalizme teslimiyeti meşrulaştırıyordu. 
Milliyetçi vatan algısı, çok etnik yapılı ülkemizde, bütünleşmeyi değil, bölünmeye yol açtı. Bugün milletimiz için hayati bir problem haline gelen ‘Kürt meselesi’ de milliyetçi vatan anlayışının bir ürünüdür.
YURDUN OTLUSU
Liberaller ve sosyalistler de üretmeyi ve tüketmeyi, kısaca karın doyurmayı esas aldıklarından, ülkenin kalkınmasından, ekonomik düzenden, refahtan, özgürlüklerden, insanhaklarından, milli gelirden düşen paydan, sosyal ya da siyasal adaletten/adaletsizliklerden dem vururlar. Ülke, bir işyeridir; güvenli ve kazançlı olmak, maddi yönden iyi bir şekilde yaşatmak, rahat ettirmek zorundadır insanları. Dünyadaki cennet olmalıdır ülke, ama farklı iki yoldan, liberalizim bireyin üzerinden ulaşmayı savunur oraya, sosyalizim toplumun vedevletin üzerinden.
Yurdun otlusunu sevmek olarak da tanımlanabilecek liberal ve sosyalist vatan algısı, coğrafyanın ekonomik değerini esas alır; tarıma elverişli toprakları, yer altındaki madenleri, fabrikaları ile değerlidir vatan. Yurdun otlusu demek, kalkınmışlık, yani zengin ülke demek, kapitalist ya da sosyalist toplum demektir.
Batıcı seküler yaklaşımla, ülkelerini doğduğu ve doyduğu yer görenler, modern vatan algısını savunurlarken, coğrafyalarını düzenlemeyi teslim oldukları dünya güçlerine bırakmış oluyorlar. Din dışı bir bakışla, zamanı ve mekanı, insanın çıkarlarına uygun bir biçimde, akılladüzenlemeyi savunuyorlar da, o düzen ülkemizde hiçbir zaman milletimize yarar getirmiyor..“Aslan yatağından belli olur..” denir ya, Batı’nın ‘evi, işyerini, şehri ve ülkeyi ferah kılacak, iyileştirecek, güzelleştirecek’ diyerek  dayattığı sosyal, ekonomik ve siyasal sistem, iki asırdır yurdumuzu kana buladı ve yabancılara otlak haline getirdi..
MÜSLÜMAN OLUNAN YER
Bir de mekanı dinle anlamlandırma çabası vardır ki milletimizin ana gövdesi bu görüşü benimsemiştir. Vatan, ne doğduğum, ne de doyduğum yerdir.. Vatan, Müslüman olduğumuz yerdir; Allah’tan gelenlerin, yeniden Allah’a varacakları ve cennete dönecekleri bir güzergahtır vatan, ahretin tarlasıdır.
Vatan ve yeryüzü, Kur’an-ı Kerim’e göre bir mabettir. Atalarımız, vatanı mabet gördüğü için, İla-i Kelimetullah yeri, ezan okunan yer, Allah’a ibadet ve itaat etmenin mümkün olduğu, hayırlara, iyiliğe erdiğimiz yer ve Allah’ın yasakladığı şeylerden, şerden, kötülüklerden kaçındığımız yer olduğu için cihat etmişler ve şehit olmuşlardır.
İslam medeniyetindeki vatan algısında, vatanı düzenleyen ve devleti kuran, Kur’an-ı Kerim ve onun en iyi yorumu Hz.Peygamber’in (s.a.v.) sünnetidir. Vatan, ‘Daru’l İslam’dır, Müslümanların yaşadığı yerdir, Allah’ın kanunlarının yürürlükte olduğu, İslam’ın esas alınarak yaşandığı yerdir.
VATANIN KUTLUSUNU OTLUSUNA TERCİH ETMEK
Burada, bir ata sözümüzü hatırlatarak sözü toplayacağım. “Yurdun otlusundan kutlusu yeğdir..” demiş atalarımız. Yurdu kutlu kılan, üzerinde inşa edilen İslam medeniyetidir; İslami yönetimle yönetiliyor oluşudur. İslam’ın doğru öğrenildiği, mabetlerle, resmi ve özel kuruluşlarıyla emrolunduğumuz gibi yaşandığı ve Müslüman mezarlıklarının olduğu yerdir kutlu vatan.
Müslüman olmak, vatanın kutlusunu otlusuna tercih etmektir. Allah katında, İslam diğer dinlerden, Müslümanlar da, kafirlerden üstün olduklarından, güçlü olma sorumluluğunun gereği olarak yeryüzünde İslam medeniyetini kurup yaygınlaştırmak zorunluluğu vardır.
Vatanı Müslüman olduğumuz, inancımızı serbestçe yaşadığımız ve ahretimizi kazandığımız yer görenler de, hayatın gerçeği olan doğmayı ve doymayı göz önünde bulundururlar ama doğma, Müslüman bir aileye, soya mensup olma, dolayısıyla inancın kökleşmiş, değerlerin hayata iyice yerleşmiş olması bakımından, doyma da helal yoldan, Allah’ın rızasına uygun şekilde gerçekleştiğinden önem kazanır. İslam medeniyetinde, Allah’ın razı olduğu şekilde, Müslümanca doğ ar, Müslümanca doyarız.
Bir coğrafya, taşıdığı İslam medeniyetiyle, üzerinde yaşayanların tüm ilişkilerinde, iletişimlerinde ve işlerinde, üretimlerinde ve tüketimlerinde İslam’ın kurallarının esas alınmasından, İslam toplumu ve devleti olunmasından kutlu hale gelir. Vatanın kutlu olması, Allah’ın hukukunun gözetildiğini gösterir. Kutlu vatanda, ekonomik farklar, etnik kökenler önemli değildir, Allah’ın kulları olarak herkes eşittir. Allah’ın hukuku gözetilince, İslam medeniyeti kurulacak ve kullar da emniyete, adalete, rahmete, berekete ve izzete kavuşacaktır.
Dolayısıyla günümüzde, sınırları Batılı ülkelerce çizilmiş, dünya güçlerince yapılandırılmış coğrafyalara vatan demek, yurdun otlusunu kutlusuna tercih etmek, büyük bir aymazlığa gömülmek ve ezilmeye, sömürülmeye razı olmak demektir. Fas’tan Filipinlere kadar Müslümanların yaşadığı coğrafyayı, bütün bir İslam dünyasını vatan görmek, bu büyük coğrafyada İslam medeniyetini inşa ederek yeniden yapılandırmaktır, yurdun kutlusunu otlusuna tercih etmek.. 
TÜRKİYE SADECE İSLAM MEDENİYETİYLE KURTULUR
Dünyada haritalar yeniden çiziliyor. Dün, Avrupalılaştırılan yeryüzü, bugün Amerikanlaştırılmak isteniyor. Türkiye, dünya yeniden yapılandırılırken, omuzlarına binen tarihi rolü bilmeli ve İslam medeniyeti ekseninde İslam dünyasını bütünleştirme görevini yerine getirmelidir. Bu süreçte, vatan, millet, devlet, iktidar ve rejim kavramlarını daha özenli kullanmak zorundayız.
Müslümanlar, vatana, öküzün trene ve otlağa baktığı gibi bakamazlar. Millet, kitabı olan topluluk demektir, inanç topluluğudur. Devlet de milletin bir medeniyet içinde teşkilatlanmış halidir. Allahu Teala, yaratıcı olduğundan yasama hakkını paylaşmaz. İktidara düşen, Allah’ın emrettiğini, iyiliği emretmek, yasakladıklarını, kötülüğü yasaklamak, Allah’ın iradesine teslim olmayı sağlamak ve Müslümanca yaşamayı mümkün kılmaktır. Düzen, Allah’ın seçtiği dinin yaşanmasıdır.  
Güneydoğu’daki terör, ülkenin canını çok yakıyor ve kan kaybettiriyor. İşsizlik, yoksulluk hala ülkenin temel sorunları. Hazırlanan anayasa, ülkenin sorunlarını çözüme kavuşturabilecek mi? Öküzün trene baktığı gibi vatana bakanlar, vatanın otlusunu kutlusuna tercih edenler, terörü sona erdiremez. Türkiye, terör başta olmak üzere, tüm sorunlarını, ancak İslam medeniyetini inşa ederek, yurdun kutlusunu otlusuna yeğleyerek çözebilir.
Yurdu nasıl gördüğümüzü tespit etmenin çok kolay bir yolu var: “Anayasanın birinci maddesi, ‘Türkiye’nin dini İslam’dır.’ olmalı.” denildiğinde, kim ne tepki veriliyor? Buna bakacaksın. “Milletimizin bin yıllık hukuku, İslam hukuku esas alınsın. Klasik Osmanlı döneminde olduğu gibi her millet, diniyle amel etsin, yargılansın.” denilince, kim bunu kabul ediyor, kemler neyle itiraz ediyor?  “Demokrasiyi sünnet edelim, yasama faaliyetlerinden vaz geçsin. Meclis, sadece yürütme ve denetleme yapsın.” denilince, bu teklifi kim hoş karşılıyor, kimin beynine kan sıçrıyor?
Bu teklif, hem ‘devlet - toplum’, hem ‘devlet - din’, hem de ‘Türk - Kürt’, ‘Alevi - Sünni’ meselelerinin toptan çözümüdür.. Yurdun kutlusunu otlusuna yeğleyenler bunu görebiliyor.
Haber 7

Yorumlar

Popüler Yayınlar